11 Ocak 2014 Cumartesi

Gelin "Barış Çatısını" beraber örelim

Son günlerde silahların susması için yapılan adımlar çok önemli.Lakin daha öncede olduğu gibi bu süreci tıkamak isteyenler mutlaka olacaktır.Bu süreçte sadece siyasetçiler konuşmamalı. Örneğin, doğu ile batı insanını birleştiren reklam filmleri veya küçük gösteriler hazırlanabilir.

Türkiye Milletinin şuan bu barışa çok ihtiyacı var. Ve Türkiye'nin küresel bir güç olmasın da bu barış en önemli faktör.Ayrıca medyada yapılan programlara da bilindik insanlar çıkmasın, bölge insanının güvenini kazanmış gazeteciler,entelektüeller,aktivistler gelebilir.

Medya aracılığı ile yapılan bu çalışmalar ile bölgede PKK'ya verilen maddi ve manevi desteğin önüne geçilebilir.Bu sürecin bir yol olduğunu düşünmeliyiz. Bugüne barış yolu bir çok inşaa sürecine girdi.Ama bu sürecin sağlıklı işlemesinin önüne bir çok engeller çıktı.Malum yolumuzun arazisi düz değil,yine yolumuzun üzerine büyük taş koymak isteyen ve büyük taş olmak isteyen kişiler mutlaka olacaktır.Ama bunlar bizi hiçbir şekilde yıldırmamalı ve yıpratmamalıdır.Temeli atılan evin mutlaka çatısını birisi gelir örmek isteyecektir. Bunun önüne geçebilmek için herkesin çok sabırlı olması gerekir. 

Medya aracılığı ile sürece olumsuz algı oluşturacak kişilerin demeçlerine çok fazla yer verilmemelidir.Ama sürecin sağlıklı bir sonuç alabilmesi için yapıcı eleştiri yapanlara mutlaka açık olmalıyız.Hatta bu insanlardan oluşan bir barış gücü bile kurulabilir.Bu insanlar hem bölge halkının hem de bölge dışında yaşayan diğer halkların nabzını yoklayabilir.Barış algısını hakim kılabilir. 

Temenni ediyorum ki hem Türk halkı hem kürt halkı bu barış çatısının altında birleşip,bütün zor zamanlarda kol kola verip mücadele ettiği gibi bu süreçte de sırt sırta verip birlikte mücadele edecektir.İşte biz o zaman küresel bir güç olarak bu yeni yüzyılda yeniden doğacağız.Ve bu doğuş hem ekonomi hem demokrasi hem yargı alanında bizi bir adın değil on adım daha ileriye taşıyacaktır.Bir kez daha hatırlatmak gerekirse,hepimiz bu süreç boyunca sağduyuyu elden bırakmamalı,provokasyonlara gelmemeliyiz...
 Saygılarımla...

Çamlıca Camisi



Çamlıca camii'nin yapımı için geri sayım başladı

Kamuoyunu uzun süreden beri meşgul eden “Çamlıca Cami” projesinde, son noktaya gelindi. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Üsküdar Belediyesi basın sözcüsü Onur Arifoğlu “İlk kazma 2 hafta sonra vurulacak.” dedi
Proje hazır ilk kazma 2 hafta sonra projenin ruhsatının Üsküdar Belediyesi tarafında verildiğini ve Ruhsat sonrası çalışmaların başladığını belirten Ömer Arifoğlu ayrıntıları şu şekilde anlattı: “Cami Yaptırma ve Yardımlaşma Derneği tarafından martın 3.haftasında hafriyat çalışmaları başlatılacak. Hafriyat çalışmaları yaklaşık 4 ay sürmesini düşünülüyor. Buradan 50 milyon kamyon hafriyat çıkacak, bu hafriyatı da şuan Maltepe’de yapılan sahil dolgusunda kullanacağız. Bütün bunları yaptıktan sonra Caminin 1,5 yıllık gibi bir sürede tamamlanması öngörülüyor.”


Yükseklik ve İnsanın az olması camiye engel değil
Caminin kullanışsız olacağı eleştirilerine Arifoğlu şöyle cevap verdi: ”Galatasaray’ın yaptığı Arena stadı da haftada bir kere doluyor. Arena stadına baktığımız zaman büyük bir yatırımın olduğunu görüyoruz, ama haftada bir kez yapılan bir müsabaka yüzünden burayı yapmamak gibi bir şey söz konusu olmaz. Bu cami aslında bir simge olması itibari ile düşünülüyor. İstanbul’un dört bir tarafından gelenler ile özellikle Cuma günleri dolmasını bekliyoruz.”

Ulaşım konusunda çalışmalar devam ediyor
Arifoğlu ulaşım konusunda çalışmaların devam ettiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Üsküdar-Çekmeköy arasında hafif metro yapılıyor, bu proje 2015 yılında bitecek ve mevcut Üsküdar-Ümraniye hattı üzerinden de bir geçiş yolu oluşturulacak. Yine ek olarak Mecidiye Köy-Küçük Çamlıca arasına bir teleferik yapılması planlanıyor.”

Caminin simgelerine Türk Tarihi vurgusu

Caminin maliyetinin 100 milyon Türk Lirası’nı geçebileceğini belirten Arifoğlu cami ile ilgili şu bilgileri verdi: ”Caminin yanında 3.500 arabalık bir otopark yapılacak. Caminin kubbe çapı İstanbul’u simgelemesi adına 34 metre, İstanbul’da yaşayan 72 milleti simgelemesi adına kubbenin yerden yüksekliği 72 metre. Malazgirt ‘i simgelemesi adına minare boyu 107,1 metre olacak. Cemaat kapasitesi avlu dâhil 30 bin metre kare olacak.”

Cami yapımında bir tane bile ağaç kesilmeyecek

Halkın cami yapında bir takım tereddütleri olduğunu ve bununda en başında akla ağaçların kesilip yerine cami yapılacağının geldiğini söyleyen Onur Arifoğlu tereddütler hakkında şöyle konuştu: ”Caminin yapılacağı alandan şuan da bir futbol sahası var. Projenin yakınında her hangi bir yeşillik alan bulunmamaktadır. Hafriyat çalışmaları boyunca bir tane bile ağaç kesilmeyecek aksine caminin inşaatı bittikten sonra caminin çevresine ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışmaları yapılacak.”

Verici direkleri kaldırılıyor


Şuan tepede bulunan vericilerin yere yakın olması sebebi ile çevreye ciddi radyasyon yaydığını ve bunun sonucunda da insan sağlığının etkilendiği belirten Arifoğlu bu konudaki çözümlerini şöyle anlattı:”Bütün vericileri tahminen 300 metre yükseklikte olacak bir direkte toplamayı düşünüyoruz. Vericinin yerden olan yüksekliği radyasyonu minimum seviyeye çekecektir.”

Spor Psikolojisi

Son zamanlarda Türk Futbolunda yaşanan saha içi olaylar Türk Futbolunun gündemini ve Kamuoyunu sıkça meşgul ediyor. İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan’a göre”Tribün liderlerine eğitim konusunun çok önemli olduğu ve bu eğitim ile onlara aidiyet duygusun kazandırılması gerekiyor. Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan son zamanlarda yaşanan gelişmelerin çözümüne yönelik birçok konuda değerlendirmede bulundu.

Sayın Hocam, Saha içerisinde taraftarın ve sporcunun psikolojisini etkileyen faktörler nelerdir?

Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Kazanma isteği, kazanma isteği tabi ki işin doğasında var; ama bu kazanma isteği her ne pahasına olursa olsun şeklini aldığında hak kavramının üzerine geçebiliriz.Burada bir kere ölümüne,ölümüne gibi sloganların futbol sahalarında tesadüfen bile yer almaması gerekiyor.Bir insanın hayat içinde varlığını hiçe sayabilecek özel durumlar olabilir. Ailesini, ülkesini, bayrağını koruyabilmek için tarihte örnekleri vardı kendini adayabilir, kendini feda edebilir; ama bunun dışında ki hiçbir olay bir insanın kendi canını feda edebileceği bir ortam yaratamaz, yaratmamalı. Dolayısı ile biz bu tür sloganları bir kere hayatımızdan çıkartmalıyız, bu sloganları ortaya atan insanları uyarmalıyız. 


Sorunu tam olarak sizce nasıl çözebiliriz?


Ben burada daha sonraki sorularda da konuşmalarda da temel olarak şunu söylemek istiyorum. Yıllar önce böyle bir önerim vardı benim. Bütün kulüplerin kim ne derse desinler, yöneticileri aracılığı ile bir takım yollarla taraftar grupları ile bağlantısı vardır. Ben özellikle büyük kulüplerimizin diğer kulüplerin de taraftarlarla ilgili taraftar kimlik belgesi verebilecek bir organizasyona girmelerini spor psikolojisi hocası olarak son derece faydalı görüyorum. Onların kontrol altına almak bağlamında, fakat kontrol altına almayı öle bir yapmalıyız ki onlara aidiyet duygusunu hissettirmeliyiz. Onlar Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş olarak bir aidiyetin içinde; ama kulüple bir taraftar kimlik belgesini bir eğitim sonucu onlara vermek.


Peki bu eğitimi kimler vermeli?


 Bu eğitimde spor psikolojisi hocalarını davet etmek, hukukçuları davet etmek, hakemleri davet edilebiliriz. Birkaç aylık bir eğitim programı ile belli saatlerde onları toparlayacak ve tribün liderlerine, "bilinçli tribün lideri olabilme" yolunda eğitim verilmeli. Böle bir şey yapılabilir, bunun çok yararlı olabileceğini düşünüyorum uzun vadede.


Maç öncesi ve sonrası sporcu stres altında kalabiliyor bir diğer maça nasıl hazırlanmalıdır?

Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Bir kere zihinsel antrenman derslerinin (zihinsel antrenman mentel konuların) Türkiye’de sadece coşturma konuşmaları ile sınırlı kaldıklarını görüyoruz. Oysaki biz İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu olarak belki de Türkiye’de tek örnek olarak böyle bir ders veriyoruz. Neden? Çünkü bu dersin adını biz koyduk. 2000 yılında ders programında Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK)’e önerdik seçmeli bir ders idi şimdi bütün öğrencilerin 3.sınıf antrenörlük bölümünde zorunlu girdiği bir ders oldu. Bu derste maç öncesi ve sonrası ortamın stres buna dahil kazanma isteğinin kaybetme korkusunun ne olduğunu insanlara anlatarak yaşayacakları olayın alt yapısını onlara sunuyoruz. Bu futbolcuların heyecanı olmayacak anlamına gelmemeli, ; ama bilinçlenme bu konudaki davranışları etkileyecektir buna inanıyorum.

Taraftar psikolojisini sanal medyanın tahrik ve teşvik ettiğine inanıyor musunuz?


Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Her türlü karışıklık ortamından yararlanmak isteyen odaklar dünyanın her yerinde ve her konuda vardır. Bu insanın doğasında var. Dolayısıyla böyle bir tahrik ve teşvikin olduğuna inanıyorum. Önemli olan bu tahrik ve teşvikin boyutları, sınırları, çapı buna kimler dâhil oluyor kimler olmuyorlar bu ayrıca bakılacak bir konu.

Taraftar psikolojisini elimizde tutabilir miyiz yabancı ülkelerde (İng.Fran.Alm.) bu sistem nasıl çalışıyor?


Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Bunun bildiğim kadarı ile İngiltere, Almanya, Fransa örneğinde toplumsal bilinçliliğinin artması kazanma ve kaybetme duygularının hem psikolojik sosyal anlamda bulunduğu seviye bunu tayin ediyor. Yani insanlar orada profesyonel de olsa bir işe bir ciddi uğraş çaba olarak bakıyorlar ve hakem düdüğünü çaldıktan son kararı verdikten sonra kararı açıkladıkta sonra da bunu kabul etmek gerekir diyen bir kültüre geleneğe sahipler. Ama maalesef biz ve bize benzer topluluklarda bununla ilgili biraz daha eğitim çabalarını arttırmanız kazanma ve kaybetme duygusunun kökenlerini kitlelere daha iyi anlatmamız gerekir. Bunu tribün liderlerinden yola çıkarak taraftar kitlelerine en yetkili ağızdan taraftar psikolojisini bilen oradan gelen kişilere anlattırarak çok daha iyi yapabileceğimizi düşünüyorum.

Saha olaylarını psikolojik etki üzerinden en aza nasıl indirgeriz?


Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Tribün liderlerine eğitim konusun çok önemli olduğu onlarla forumlar düzenlemenin çok önemli olduğunu ve böle bir eğitim onlara verilmelidir. Ve orada hukuktan bahsedeceksiniz; çünkü bizim spor psikolojisi derslerinde saldırganlık anlattığımız zaman hangi koşullarda insanlar saldırgan olur. Saldırganlıkla ilgili kuramlardan bahsettiğimizde bunun alt yapısını araştıran bilgiler bize diyor ki mesela: Berkit: “Engellenme duygusu saldırganlığı arttırır” diyor. Eğer siz o teorik bilgiyi alırsanız ve bunu interaktif bir eğitimle kendi üzerinizde gözlemlemeye niyet ederseniz hangi koşullarda saldırganlık dürtüsünün size dürteceğini fark edebilirsiniz.


Burada seyirciye düşen görev nedir?


 Seyircide bunu fark edebilir bir anda bıçak gibi kesilmeyebilir; ama kazanma ve kaybetme duygusunun arka planın da Fahirplay duygusunu yiğitliğini hak kavramını anlatırsanız insanlara, eğer haksızlığa uğramışsa da hak ararken haksızlık yapılmayacağını, bu hakkın teslim edileceğini ve aranacağı platformların oradaki stadyum dışındaki yerler olduğunu anlatırsanız, insanların bunu kabul etmeleri diğer yapacağınız uyarılara göre çok daha farklı olacaktır. O yüzden ben çok önemsiyorum bu taraftarların kitlesel anlamda eğitilmesini tabii ki de tribün liderlerinden başlayarak o tribün liderleri kendi aralarında ona göre eğitim yapacaklardır. 


Peki bu liderlere nasıl ulaşılacak?


Coşturma müzikleri parçaları sloganlarını tezahüratlarını ona göre belirleyeceklerdir. Ve onlar değişik zeminlerde değişik yerlerde bir araya gelirler. Bu grupların sosyal medya üzerinden iletişimleri vardır. Ben bunun hem kısa hem orta hem uzun vadede son derece yararlı ve değişik bir örnek olacağını ısrar ediyorum. Geçenlerde teke tek programında Abdurrahim Albayrak çıktı Fatih Altaylı İle röportajı vardı. On beş dakika sonra bir seyirci mesaj göndermiş.”Abdurrahim Beyi biraz daha dinlersem Galatasaraylı olacağım diye”. Şimdi Abdurrahim Albayarağın da kişiliğinde o kadar tatlı anlatıldı ki Galatasaray’ın şampiyonluk öyküsü ben öyle düşünüyorum: Eğer biz bir takım şeyleri abartmasak üzerinde kesin bir şekilde gitmesek karşı tarafta hakkı teslim edecek bizim böyle bir şeyimiz var. Ben Galatasaray şampiyonluğundan sonra bir Fenerbahçeli arkadaşımı Fenerbahçe’nin kupasından dolayı tebrik ettim. O da beni Galatasaray’ın şampiyonluğundan dolayı tebrik etti. Bu işler böyledir.


Galatasaray'a yapılanlar ile ilgili neler düşünüyorsunuz? 


 Eğer orada Galatasaray'a tur atsaydı, ışık kapatılmasaydı, fıskiyeler açılmasaydı, federasyon başka nedenlerle mülahazalarla çekinik kalmasaydı iş uzamasaydı. Galatasaray orada çılgınca bile olsa sevinmeye başlasaydı ben şuna inanıyorum: eğer, Fenerbahçe seyircisi Galatasaray'ı ki bir kısmı başında alkışlamıştır biliyorum Şükrü Saraçoğlu stadında alkışlasaydı, Galatasaraylı oyuncular o çılgınlaşabilecek sevinçlerini bu alkış karşısında karşı tarafın bunu anlayıp hakkı teslim ettiğini gördüklerinde abartmayıp sevinçlerini keseceklerdi. Bakın karşılıklı terbiye yani fitbesk sitemlerinin sonuçları ile başa yönelik düzenleri kontrolleri böle sağlanır. 


Sizce rakip takımın seyircisi maçlara gelmemesi doğru bir karar mı?


Bizim önce bunun için güvenmemiz lazım ben spor psikolojisi ile uğraşan bir bilim insanı olarak Fenerbahçe’nin, Galatasary’ın Beşiktaş’ın ya da bütün kulüplerinde derbi maçların da rakip takımın taraftarlarının alınmamasını kabul etmiyorum. Bunu uğraştığım disiplinde aykırı buluyorum. İnsanın doğasında yer alan çatışmayı tek taraflı keskinleştirdiğini düşünüyorum. Mutlaka ilk uygulamalarda her zaman bir uyum sorunu yaşanır. Bunun göz ardı etmiyorum ama kötü, örnek emsal teşkil etmez. Bizim bu kültürü yaymamız için taraftarların ne olursa olsun maçlarda yer alması gerektiğini ve bir şeyin çok çekinik bir şekilde gündeme getirilmesinin karşıt fikirlerinde keskinleştirdiğini düşünerek yani bu konuyla çok fazla gündeme getirmemek gerektiğini düşünenlerdenim. En azından bunun git gide belirli oranlarda bizim denememiz gerekiyor daha önce denendi denmesini akıllı bir kanıt olarak kabul etmiyoruz. Çünkü en son ne zaman denendi diye sorarım? Yıllar önce yapılan işi örnek gösteriyoruz oysaki toplumlarda evrenselleşiyor. Sosyal psikolojiyi bize bu evrimselleşme içerisinde insanlara bilinçlenme katsayısını yükseldiğini gösteriyor. Ben karşıtları keskinleştirdiğimizi ve yanlış bir yol izlediğimizi düşünüyorum.

Yasalarla sporda psikolojisi kontrol edebilir miyiz yoksa bu bir ahlakı sorumluluk mudur?

Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Yasaların şiddet psikolojisi ile ilgili yaptıklarını bir taftan destekliyor ama öbür taraftardan da aynı zaman da ahlaki bir sorumluluktur. Demin söylediğim çerçevede bu bilinçlenme çabasını başlatmamız lazım. Böyle forumlar yapıp bunu spor basını üzerinde sosyal medya üzerinde bu forumları attırmamız lazım. Biz yıllar önce Televizyonlar çoğalmaya başladığın da Star Kanalın da kırmızı koltuk programı vardı. Orada insanları koltuğa oturtup sorular sorulurdu inanın fiziki tartışmaya çatışmaya gidebilecek haller olurdu. Soru sormalarına bile tahammül edemezdik. Bugün en karşıt insanlar bir arada bazen tansiyon yükselse bile çok yüksek oranlarda birbirine zıt fikirlerle tartıştığını her gün her akşam görüyoruz.


Geçen yıl Galatasaray ve Fenerbahçe maçı sonrası çıkan olaylarda sizce taraftarın psikolojisini yönlendirmede bir eksiklik mi vardı?


Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Kesinlikle vardır kesinlik olduğunu sonrada görüyoruz. O kupanın verilme serimonisindeki aksaklıklar tereddütler vazgeçmeler bile bunu gösteriyor. Ve bunun çok üzerine gidildi. Biz orda size kupa verdiririz verdirmeyiz öyle bir şövalyeliğe dönüştü ki bunu yöneticiler keskinleştirdiler. Garip bir onur meselesi haline getirdiler. Soru şu kupayı kim alır? Kazanan alır. Ama kazanan zaten tarif edilmiştir. Bazen maç berabere biter ama siz averajla kazanmış olursunuz ama siz kazanmış olursunuz. Dolayısıyla bu hakkın teslim edilmesi gerekiyor. Eğer düdük çaldı ise o an için teslim edildi demektir. Bunun sonuçlarına katlanmayı öğreneceğiz.


Hocam biber gazı hakkında neler söylemek istersiniz?


Biber gazının olaylarda kullanılmasını çok sağlıklı bulmayanlardanım. Ben insan hakları açısından bakıyorum olaya. Ama insan hakları açısından bakarken de bir savunduğumuz insan grubunun başka bir grup üzerinden başka haksızlık yapılmasını da tabi ki onaylamıyorum. Yani burada bir orta yolu bulmamız lazım. Bu ve bu işe dâhil olan bütün kesimlerin pay çıkaracakları bir örnek teşkil etmiştir. Sanırım bundan herkes yararlanacaktır. Ben böle bakmak istiyorum. Psikolojik olarak ta saha bir güç gösterdi anlamına gelebiliyor bu.

Şike davasını taraftarların ve sporcuların psikolojisini etkilediğini söyleyebilir miyiz?

Prof.Dr. Kemal Nuri Özerkan: Kesinlikle söyleyebiliriz çünkü şike davası ayrıntılarını net olarak bilmiyorum.Hep basından izliyorum.Ben buna kaçak bir cevap vermiyorum.Çok açık bir cevap veriyorum;ama bütün safahatı okumadım.Okusam da bu bir iddianame.Usul yönünü bilmem ama bunun algılanış biçimi özellikle Fenerbahçe’de çok farklı oldu.Diğer takımlarda kendilerine göre algıladılar.Yansımalara göre oradaki empatiyi kurmamız gerekiyor.Bunun Fenerbahçe camiası üzerinde ne kadar etkili olduğunu da zaten her hafta değişik beyanlardan,taraftarın değişik tepkisinden açıkça görüyoruz.Çok net ve çok açık onları bir tepkiye yönlendiren bir tepkisi olduğu da kesin…

Haber: Ertuğrul GÜN

İletişim: 07e.gun@gmail.com